6 Ağustos 2015 Perşembe

Dünya kadın eli ile güzelleşir.

Merhabalar iyi kalpli insanlar,
Bugün biraz emeğin meyvelerinden ve güzelliklerinden bahsedeceğim. Biliyorsunuz ülkemizde kadının değeri; insana verilmeyen değerden çok daha az. İnadına gülüp, inadına sesimizi yükseltirken; bir yandan canımızı dişimize takıp çalışıp, üretip, var olmaya, güzelleşmeye, güzelleştirmeye çabalıyoruz. Sosyal medya alıp başını gitmişken, üretim yapıp bunların tanıtımını yapmakta kolaylaştı haliyle. Benim çok sevdiğim bir arkadaşım var Gökçe. Annesiyle beraber kalplerindeki güzellikleri el emeklerine veriyorlar. Sizlerle bu güzellikleri paylaşmak istedim. Gökçe ve Fatoş Teyze el yapımı Fransız düğümü kanaviçeden kolyeler, duvar süsleri, özel günler için renkli ve kokulu sabunlar, etaminler ve çeyiz hazırlığı gibi alanlarda değerlendirebileceğiniz çeşitli ürünler üretiyorlar. Eğer göz atmak veya satın almak isterseniz sosyal hesaplarına ise Fatoşun Sihirli Elleri yazarak ulaşabilirsiniz iyi kalpli insanlar. :'') (  instagram.com/fatosunsihirlielleri https://goo.gl/GTufF3  emeksensin.com/fatosunsihirlielleri)
Sizler için seçtiğim görseller ise şuracıkta :
Elbette arka planda çalacak şarkımı da iliştirmekte bir sakınca görmüyorum. Hepinize güzel günler dilerim.
https://play.spotify.com/track/6CQaVuICm1WVXyy3SZ5jEI










1 Ağustos 2015 Cumartesi

Minik bir kaçışın inanılmaz ferahlığı

Ben İstanbul'da yaşamaya korkanlar ve kalabalığı görünce evine geri dönmek isteyenler kulübündenim ama bu kulübe üye olmanın güzel yanı sadece gezmek için gittiğin için orda yaşayanlardan çok keşif yapmak oluyor sanırım. :')
Son gittiğimde Kuzguncuk gezisi yaptım ve ne kadar huzurlu bir yermiş dedim. Orda yaşayanlar şanslı olmalı, mimari dokusu genel hatları ile 18 yy sonları cumbalı Osmanlı evleri ile oluşmuş. Eski konakların ev sahipliği yaptığı semtte çoğunlukla dizi çekimleri yapılmaktaymış. Eski ismi Kosinitza olan Kuzguncuk farklı kültür mozayiklerinin oluşturduğu bir yelpaze gibi. Cami ve kiliseler yan yana, farklı din, ırk ve kültürel kökene mensup insanlar yakınlık ve samimiyet içerisinde yaşıyor. Eskiden balıkçı köyü imiş. Gezmek için çok güzel sinagoglar, ermeni kiliseleri ve köşkler var. Sizleri de gezdirmiş olmak için bir iki tane fotoğraf koyuyorum güzel bir makinem olmadığı için cep telefonu ile çekilmiş fotoğraflar ile idare edin artık, mühim olan niyet :')
Fotoğraflar arasında yer alan Kuzguncuk Bostanı, yerel halkın belediye müdahelesine tepkisi üzerine çocukların açılışını yaptığı ve ektiği bir bostana dönüşmüş. Bence harika bir fikir olmuş, toplumsal bilinç ve bunun meyveleri insanda huzur yaratıyor. 







"Başkalarının gözleri bizim zindanlarımız; başkalarının düşünceleri bizim kafeslerimiz."

Minik bir aranın ardından yine kitap ile dönüş yapıyorum :') Taşınma ve düğün hazırlıkları derken haliyle yazmaya fırsat bulamadım. Ama yazacaklarımı planladım ve sırada son okuduğum kitap olan Hakan Bıçakcı'nın yazmış olduğu Doğa Tarihi yer almakta.
Daha önce bahsetmiştim bazı kitapları sadece kapağının büyüsüne kapılıp alıyorum ve şu kitaba kadar bu his beni yanıltmamış hep çok sevdiğim kitaplar olmuştu sadece kapağı ile seçtiğim kitaplar. Güzel ve kötü gibi bir sıfatla kitap nitelendirmek doğru değil elbette ama bu kitap benim için bir nebze hayal kırıklığı oldu diyebilirim. İtiraf etmeliyim ki soyisim benzerliği de beni yanılttı. Sonra farkına vardım Barış Bıçakcı olmadığını :) Neyse kitap bize metropolde boğulmuş bir plaza kadının öyküsünü anlatmakta. Fakat anlatım bana biraz sığ ve sıradan geldi. Ama kurtarıcım aralara serpiştirilmiş alıntı sözler oldu. (Örneğin başlıktaki Virgina Woolf sözü) Yazar, kahramanını "hayalleri ancak bir beden göğüs ölçüsü kadar büyük" şeklinde nitelemiş. Kitap adından da anlaşıldığı üzere kahramanımızın adı Doğa ve metropolde boğulmuş şekilde yapay bir yaşam formuna sahip. Aslına bakarsanız ben İzmir İstanbul arası uçak yolcuğulumda bitirdim kitabı. Yani üzerinde uzun uzun düşünüp, bitmesin diye dua ederek okuyacağım türden bir kitap değildi ama getirisi olmayan kitap olmaz diye düşünüyorum. Kitabın eleştirilerine baktım da genel olarak vasat bir modern zaman eleştirisi şeklinde cümleler ile karşılaştım. Okuyup okumamak elbette size kalmış efendim mutlu günler dinlerim :'')
Kitap içinden sevdiğim bir cümleyi de usulca bırakıyorum şuracığa:
"Kimse romantik filmlerde veya aşk romanlarında olduğu gibi sevdiğini elde etmiyordu. Elde ettiğini seviyordu. Elde ettiğini sevdiğini sanıyordu."